29.08.2009

Le Lys dans la Valleé (Vadideki Zambak)

Honoré de Balzac'a,

Eser buna benzer bir mektupla başlar ve buna benzer bir mektupla biter. Balzac, Natalie de Manerville'e bütün dürüstlüğüyle yazar mektubunda. Nelerin olduğunu, nelerin eksik kaldığını, nelerin olamadığını.. Kitabın en sonunda da ağır bir mektup alır aynı bayandan. Ama her şeyi kabul edeli çok olmuştur. Yaşanmıştır yaşanan, kaybedilmiştir kaybedilen. Kalan sadece aşktır, sevgidir. Hatta hala Natalie'ye bile...

Bu kadar yıl geçti aradan ama bir kez bile yıllardır nick olarak nitelendirdiğim, çok sayıda arkadaşımın ismimin yerine kullandığı bu lakabı, "félix"i ne ekşisözlüğe, ne başka bir yere yazabilecek halet-i ruhiyeye bürünemedim. Bu bir itiraftır. Ama aynı zamanda bu blogun açılmasının da bir nevi sebebidir. Hal-i zatında, bu blog, Honoré de Balzac'a duyduğum büyük saygıdan dolayı açılmıştır. Onun gölgesi altında büyüyecek, bir zambağın varlığına kavuşacaktır, belki bir zambak yaratacaktır kendi içinde, kim bilir…

Vadideki Zambak, orjinal ismiyle Le Lys dans la Valleé, Balzac'ın en büyük eseridir. Bunu kendisi de, dönemin (1835) bütün eleştirmenleri de söyler. Zor bir yaşantı süren Balzac, uğrunda hapse girmiş, eseri orada tamamlayacağını iddia edecek kadar ileri gitmiştir. Ama bu eseri okuyan ve Balzac'ın yaşamı hakkında az çok bilgiye sahip olan herkes bunun neden kendisi için önemli olduğunu bilir. Çünkü Félix, Balzac'ın kendisidir. Tıpatıp kendisi. Aile ve anne sevgisinden uzak büyüyüşünün, o dönemde annesi yaşında bir kadınla olan birlikteliğinin ve onda anne şefkati ile beraber aşkı tanıyışının, ileride iki kadın arasında kaldığı zamanların, bir kadın uğruna hastalanıp vefat edişinin.. Hepsinin. Ama bu hissiyat ne onun o dönemki yaşantısında kendisine bir zayıflık katmıştır, ne de daha sonra. Hatta bu büyük romanla ulvileşmiş, gerçeklikten uzak, sürrealist bir hüvviyete bürünmüştür.

Félix, ailesinden uzakta büyümüş, istemediği şartlarda okumuş ve yalnız başına yaşamak durumunda kaldığı gençliği acı çekerek geçmiştir. Ailesinin yanına döndüğü tatillerinde ise ilk başlarda kendini iyi hissetse bile katı annesi nedeniyle işkencenin başladığını her seferinde tekrar görebilmektedir. Bu nedenle Paris’te bulunduğu zaman zarfını iyi değerlendirir ve kendine fena sayılmayacak bir yaşantı kurar. Bu yaşantı, onu eserin ana teması olan vadiye sürükleyecek bir kapıdır sadece. Henriette de Mortsauf ise anahtar. Ömrünün, vadinin, her şeyin anahtarı.. Félix bu kadında anne sevgisini, aşkı, saplantıyı her şeyi yaşar. Kötü bir kocaya sahip bu kadın da Félix’e karşı boş değildir aslında ama evli olduğunu unutmayacak kadar da onurludur. Bu platoniklik, Félix’i yorsa da sevginin, aşkın nerelere varabildiğini Balzac öyle bir işler ki, bunu tahayyül etmekte hiç zorlanmazsınız. Karşınızda oturup Félix’le dertleşiyor gibi gelir. O anlatıyor, siz dinliyormuşsunuz gibi. 200 yıl önceki Fransa’yı, aşkı, vadiyi.

Félix karakteri aslında platonik aşkla yaşayan, saplantılı bir karakter değildir. Yalnızca gençliğinde yaşadıklarının birtakım eksiklikleri onu güçlü bir bağ kurmaya itmiş olabilir. Ancak bu süreç boyunca (Henriette’e olan müthiş sadakati) kadını zor durumda bırakacak bir şey yapmaz. Çünkü o da kadının onurlu haline bayılmaktadır. Ondan güç almaktadır. Yıkılmak üzereyken bile bir kaya kadar sağlam duran bir kadın. Aklından, zihninden onca şey geçiren Félix, sevgisi için her şeyi yapar. Gerçektir çünkü onda her şey; ve gerçek hayat sadece böyle bir sevgiyle yaşanabilir. Bu nedenledir ki, çok az kişinin yaşayabileceği bir hissi, bir kadın uğrunda her şeyden vazgeçebilme duygusunu yaşar, yaşattırır. Onurlu, sadık, müthiş bir aşıktır o. Dünya edebiyatının gördüğü en muhteşem karakterlerden biri. İnsanın yaşayabileceği en saf, en temiz hali. Ben de bu şekilde yaşadığım için değil, bu sevginin ve bağlılığın yüceliğine saygı duyduğum için Félix’i seviyorum zaten.

Çok uzun yıllardır sahip olduğum bu nicki, aklımın ucunun bir kenarında tuttuğum bir ismi bana kattığı için, böylesine muhteşem bir eseri dünyaya kazandırdığı için Balzac bu blogun oluşturulma amacıdır. Bir daha hiç adından söz etmesem bile, beni bu dünyada var eden en önemli olguların başında gelir.

Félix de Vandenesse