Mehmet’in canına
kıyacaklar, Ali İsmail’i öldüresiye dövecekler…
Sabahın körü.
Ağrıdan, sızıdan tutmayan bacaklara güç gerekiyor. Uyumam lazım, her gün saatlerce ayaktayım. Ayakta olmak yeter mi hiç; kim bilir yine hangi bilinmez
sokaklara kaçacağım, nerelerde düşeceğim. Henüz “duran adam” değiliz, daha keşfedemedik;
biz tepkisini “Bu daha başlangıç, mücadeleye devam” diye tepinerek
gösterenleriz. Bir de üzerinize afiyet, gaz yemeyi iyi biliriz. Gaz yedikten
hemen sonra sigara yakabiliriz mesela. Talcid adam olur, sokakları arşınlarız; fişeklerinizi
size geri atmaya bile can atmayız. Dün katil olmuştunuz, bugün seri katil
olacaksınız…
Bir ağacın tepesindeyim.
Ağaca tırmanma konusunda hiç başarılı bir çocukluk geçirmediğim halde, Gezi
motivasyonundan olacak, bir ustalık, bir daldan dala sekmeler, maşallahım var.
Yukarıda bir kedi, kamera zum yapınca anlıyorum, ben bu ağaca onu kurtarmaya
çıkmışım. Yaklaştıkça kaçıyor, alıp indireceğim, uzanamıyorum. Artık
gidilebilecek bir yer yok, hamle yaparsam düşebiliriz. Zararsız olduğuma neden
sonra ikna oluyor, bırakıyor kendini. İsabet oldu sevgili kedi, yoksa buradan
düşünce senin dört ayağının işe yarama ihtimali de pek zayıf. Avucuma aldığım
anda yüzümdeki tebessüm donuyor, bakışlarım boşluğa düşüyor. Bu çok normal,
çünkü ben düşüyorum. Kafamı kaldırdığımda düşme sebebimi görüyorum, yüzünde
benim tebessümüme eşlik etmeyen iğrenç bir sırıtış var. Kafasında bir kask… Bir
çevik tarafından uçuruma atılmışım. Direniş kaidelerine hâkimim. Kaskın
numarasını alayım diyorum en azından, öbür dünyada lazım olur hani. Bu dünyada
alsan da bir şey olmuyor zaten. Kaskı çıkarsan peruk takıyor, saatlerce dövdün
desen “kendimi savundum” diyor. Nasıl uğraşacaksın ki şeref yoksunuyla,
böylesinden vicdan beklenir mi? Uyanıyorum. Gözümü açmak gerçeği hatırlamamı ya
da en azından uyanmamı sağlayacak. Kabusun da üniformalıya denk geleni dertmiş,
onu anlıyorum.
Bir çelişki söz
konusu bugün… Beşiktaş, Dolmabahçe, Akaretler sabah sakinliğinde; sahil tarafı
silme çevik yine ve biliyoruz akşama karışacak ama Gezi’de çadırlar kuruldu,
kütüphane için kitap toplanıyor, festival gibi programlar hazır. Şiirler,
forumlar, şarkılar, konserler… Benzersiz bir dayanışma. İnsan zinciri yap,
herkes elindekini yanındakine versin, bu şekilde sadece dünya kadar malzemeyi
değil, insanlığı da taşıyabilirsin güzel kardeşim. Polisin olmadığı, valinin
hüküm sürmediği yerde sevgi yeşeriyor, insanlık yüceliyor. En karşıt gruplar
bir araya gelmiş, aralarında adeta anlayış ve tevazu yarışması düzenleniyor.
Tüm siyasi fraksiyonlar kırmış zincirlerini, yan yana. Olası saldırıya karşın
taraftarlar anlaşmış; Çarşı Gümüşsuyu’nu, Fenerbahçeliler Talimhane’yi,
Galatasaraylılar İstiklal’i tutuyor. Gerisi şenlik, kutlama, zaferin tadını
çıkarma. Ama bir başıboşluk yok, herkes her şeyin farkında. Ayrılıyorum
Gezi’den, çünkü Beşiktaş yine karıştı, bu sefer daha da şiddetli. Sanırım
toptan semti yok edecekler, biber gazı dışında bomba da atarlar mı, katil seri
katil olmak istiyor, ant içmiş, elinde değil. Korunmasız çıktığım ilk günden
sonra dandik bir maske ile noktaladığım günlerin aksine, bugün başıma ne geleceğini bilmediğim
için ya da gelmeyen bir fişeğin gelebileceğini düşündüğüm için motosiklet kaskı
takıyorum. Kıyafetimden kaskıma dek bugün tam bir Robocop’um. Bir şey yapacağım
da yok, yine biraz bağırıp fazlaca kaçacağım. Ben şiddetin durmasını istiyorum.
Şiddete şiddet katmak değil. Yere düşen birkaç kişiyi polis kapmadan ben
kaldırmalıyım. Lojistik Robocop’u olarak vazifemi ifa edeceğim efendim.
Bu akşam
yediğimiz gazın yoğunluğu bazı sınırları aştıklarını göstermek için yeterli.
Tarifsiz bir saldırı var ve fakat daha da kalabalıklaşıyor insanlar. Beşiktaş
sadece bir semt değil, kalplerde eşsiz bir aşk. Bunu bilmiyor polis,
saldırdıkça geri kaçmak zorunda kalması bu yüzden. BJK Plaza’yı geçemiyorlar,
bir otobüs boyu barikat kurulmuş, sanırım topyekûn temizliğe giriştiklerinde görkemli
bir törenle yıkacaklar. Önlere yakın bir yerde dururken çok şiddetli bir reaksiyon
geliyor polisten, nereye kaçacağımı şaşırıyorum, kask başıma bela oluyor, doğru
düzgün koşamıyorum. Şair Nedim’e dalmışım, fark etmez, şu aradan tüyerim
yukarı, bunlar buraları bilmezler. Bütün Beşiktaş aşağı inmiş resmen,
balkonlarında olanlar müthiş bir tepki halinde polise karşı. Oysa onların umurunda
değil, arenaya çıkmış gladyatörün tribünleri duymamasına eş bir konsantrasyon
yaşıyorlar. Öyle ki, gördüğüm manzara bugüne dek bizzat yaşadığım en acı
tecrübe. Bir tekel bayii… Tam karşısında eğilmiş ve gaz tüfeğini dik şekilde
tutarak dükkân içinde sıkışmış insanlara ateş etmek üzere bir polis.
Binalardaki insanlar çığlık çığlığa. Yapma! Biraz sonra toplu katliam
yaşanacak. Kendimi kaybedercesine koşmaya başlıyorum. “Yapma” diye bağırıyor
herkes, kendini kaybedercesine bir şey yapmasına ramak kaldı adamın. Yapma! Karşıdan
da koşanlar var, o anda anlıyor ne olduğunu, canı tatlı geliyor, kaçıyor ara
sokaktan ve kayboluyor. Olacak iş değil bu... Hafızada kalırsa delirtir,
hissizleştirir insanı. Gidiyoruz, ağlaya ağlaya çıkartıyoruz içeride kalanları.
Evin orası farklı değil. Sokaklarda yatanlar, acı çekenler, bağıranlar.
Akaretler’e geri geliyoruz, apartman kapısını açık bırakmak müebbetengiz bir
yardım ve yataklık suçu. Her yer gaz, her yer bağırış, polis destansı bir
şiddet şöleni sunuyor. Bir temaşadan çok, canhıraş bir hayatta kalma hali
aslında. Sağda solda kalan kim varsa alıyoruz eve. Polis anlamasın diye
fotoselli lambanın ampulünü söküyoruz. Ev bir cafeden çok, hücre evini
andırıyor andırmasına; lakin içerideki insanların birçoğu siyaseti ilk kez
tanıyor. Saatler böyle geçiyor. Eve gir, çık, bağır, diren, yaşama tutun.
Direnişin kendisi zaten yaşamaya çalışma mücadelesi. Durmak yok, mücadeleye devam. Bir bakıma yaşamaya devam. Gezi’de şenlik, burada
katliam… Aşağıda camiye girenlere bile gaz atanların artık hiç durmayacaklarını
biliyoruz. Halk TV canlı yayını yokuşu gösteriyor stüdyosundan, “biz demin
burada mıydık?”, inanamıyoruz.
Ona da
inandırmayı başarıyorlar ama. Mehmet’in canına kıyıyorlar, Ali İsmail’i
öldüresiye dövüyorlar. Sağ kalmak mesele olmaya başladı çapulcu arkadaşım,
ürkmekte haklısın. Karşımızda gözünü genç insanların kanı bürümüş bir seri
katil var.