Dr. Strangelove’un kilometre taşı kabul
edildiği kara komedi türünü alıp sıra dışı bir noktaya taşıyan ve doğrusunu
söylemek gerekirse bu janrın kavuğunu devralan iki adamın (yekpare oldukları da
düşünebilir) yaptıkları kusursuz işlerden biriydi Fargo. Çok başarılı bir kara
mizah türeviydi. Bundan tam on sekiz yıl önceydi. Efsanevi The Big Lebowski’den
iki yıl evvel, Dr. Strangelove’dan otuz iki yıl sonra… Kafamız karışmaya
başladı değil mi? Evet ise, harika. Coen biraderlerden bahsederken biraz allak
bullak olmanın kimseye zararı yok; aksine bir nevi terapi gibi bir şey bu, iyi hissettiren. Brecht’in devrim niteliğindeki “epik tiyatro” kuramı üzerinden
gerçekleştirdiği, ülkemizde Ferhan Şensoy’un Ortaoyuncular’da devam ettirdiği,
Stanley Kubrick’in “en belirgin örnek” olarak sinemaya taşıdığı, Monthy Python’un
ise gönüllere taht kurmasına temel oluşturan terimden söz ediyoruz. Herkese iyi geliyor; çünkü fazla ciddiye alınan dünyada aslında fark edilmeyen ne
saçmalıklar olduğunu görüyoruz tüm çıplaklığıyla. Kafamız karışıyor; çünkü absürt mü
gerçek mi, kolayca özümseyemiyoruz. Coen biraderleri, filmlerini düşündüğümüzde,
bundan mütevellit söz konusu türün bayrak sallayanı sayıyoruz.
Fargo, 1996’da düşük bütçesine rağmen bembeyaz
Minnesota’dan çıkardığı kapkara komediyle dünyayı sallayınca Coen biraderler Barton
Fink (1991) aracılığı ile girdikleri Akademi kapısından En iyi Senaryo ve Joel
Coen’in müstesna eşi Frances McDormand’ın uzandığı En iyi Kadın Oyuncu
heykelcikleri ile ayrılmışlardı. Ancak ödülden ziyade özgünlük dolu sinemaları
ile o günlerden bu zamana hem “black comedy”nin üstatları hem de “auteur”
kavramının nadide örnekleri oldular. Fargo benzeri çok sayıda yapım vasıtasıyla tebessüm sebebi sayıldılar. İşbu filmi, dilek ve temenniler
köşemizin başlangıç noktası saymamız da bu yüzden. Barton Fink’i unutmak olmaz
elbette ama Fargo’nun adı geçince Minnesota’da akan sular dururmuş. Öyle değil mi?
Belki de. Buzun hemşehri sayıldığı yerde şu cümlenin geçerliliğini
sorgulamayınız efendim. Coen kardeşler Fargo’nun başında “1987’de yaşanmış
gerçek olaylara dayanmaktadır” deyip seyirciye yalan söylerken kızmıyorsunuz,
buna da kızmayın.
2014’e geri döndüğümüzde karşımıza bir Fargo
daha çıktı. Daha doğrusu FX, Coen kardeşlerin Fargo’sunu diziye dönüştürecek projesinden
bahsetti. Bahsettiği an yer yerinden oynadı. Çoğunluk bunun yapılamayacağını,
filmin tüm büyüsünün bozulacağını, Steve Buscemi’nin yine mi öleceğini
sorguladı, kurguladı, durdu. Steve Buscemi’nin rol almayacağı açıklanınca bir
ölüm vak'asından kurtulduğumuz için sevindik. Ama işin ilginci, Coen'lerin eserinden bahsederken kaç ölümden hangisine sevinebilirdik? İşin başına çok
sayıda yapımcı geçeceği açıklandığında değil, yapımcıların arasında Coen biraderlerin de olacağını duyunca rahatladık. Senaryo canavarı Noah Hawley
bölümleri yazacak dendiğinde, beklentimiz artmaktaydı. En nihayetinde, voleyi
büyük oyuncu Billy Bob Thornton ile çaktıklarında artık neyle karşılaşacağımızı
üç aşağı beş yukarı biliyorduk.
İlk sezonu on bölümden oluşan, ikişer bölüm
olmak üzere beş yönetmen tarafından çekilen, Lorne Malvo namlı ruh hastası karakterin (Billy Bob Thornton), Martin Freeman tarafından
canlandırılan Lester Nygaard ile Minnesota’nın kendi gibi beyaz, küçük kenti
Duluth’ta karşılaşmasını ve mantık sınırlarını zorlayan sayısız cinayeti konu
alıyor dizi. Süresi itibariyle karakterlere derinlik getirme fırsatını kaçırmazken Coen tarzı sükûneti
kaybetmeden kara komedinin dibine vuruyor. Gerçeğin elinden tutup gerçek
dışılığın peşinde sürüklüyor. Yetenekli Allison Tolman’ı sinema dünyasına
sunuyor, Breaking Bad’in “Better Call Saul”unu Cast’ında barındırıyor. Tipini
sevdiğimiz Adam Goldberg de var dizide, bir başka efsane Keith Carradine de.
Hatta Tom Hanks’in yeteneksiz oğlu Colin Hanks bile var.
Dizi birinci sezonu süresince film Fargo’ya çapraz kurguyla
bağı varmış gibi hissettirse de, farklı bir senaryo ile karşı karşıyayız. Öte yandan,
sahne ya da kurgu benzerlikleri izleyiciye sevimli bir aidiyet hissettirmekte. Bilhassa başrollere yazılan sahne ve diyaloglar Coen işi kara komediye çok
uygun ve epey başarılı. Her ne kadar kendileri senaryoda ya da yönetmenlik koltuğunda
bizzat bulunmuyor olsalar da, ekibin Coen tarzını tökezlemeden yansıttığını
söylemek lazım. Billy Bob Thornton, Martin Freeman ve Allison Tolman üçlüsünün dikkate değer performansları üzerinden dizi ilk sezonu itibariyle çıtayı çok yükseğe koymayı beceriyor.
Her biri elli üç dakikadan on bölüm. Düşünmesi
bile kulağa hoş gelmiyor mu? Ya siz değerli okuyucu, Fargo’yu ve Coen
kardeşleri sevdiğiniz halde bu diziyi hala izlemediniz mi?
Kusura bakmayın ama böyle tuhaflık Coen
filminde bile olmaz. İkinci sezonunda yepyeni bir senaryo ve yeni oyuncularla
dönmeden önce kendiniz için bir iyilik yapın. Sonrasında Emmy ile çoktan
başladığı (En İyi Dizi ve En İyi Yönetmen) ödül serüvenine dair tahminlere
birlikte göz atarız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder