21.01.2013

Zaman

Aman Allah'ım bu ne rutubet diyerek kalktı yerinden. Etrafına bakındı, silkelendi. Ekşi, kötü bir koku vardı, üstüne sinmiş olmasından korktu. Sağını solunu kokladı. Sinmişti. Son dönemde sık sık üstüne çöken bıkkınlık hissini duyumsadı. Çok fazla düşünmüyordu artık, kabullenmişti. Bir keresinde kendi kendine "zaman," demişti, "sadece eskitir." Ağzından çıkması ile zihninde yer edişi aynı anda olmuştu. Bir daha da hiç unutmadı. 

O rutubet kokulu yerde aylarca, hatta yıllarca beklerken hep bu düşünceyle yaşadı. Bunun için bolca vakti vardı, çünkü artık gözde değildi, kenara atılmıştı, en son ne zamandı diye hafızasını zorlarken yorgun düştüğü bile olurdu. O anlarda bu cümle aklına gelirdi. "Evet," derdi, "zaman eskitiyor olabilir. Ama eski güzeldir. Hem benim durumum da eskinin güzel olduğunun kanıtı değil mi?" Eskiyi düşünürdü hemen ardından. Ah o güzel günleri... Her gün kendisine özel ihtimam gösterilen, vazgeçilmez olduğu hissettirilen parlak zamanlar... Hatırlıyordu, ne özel günlere tanıklık etmişti! Davetler, balolar öncesi kararlılığın timsaliydi o. Burada, bulunduğu yerde yüzüne bakılmasa da; onun da en kıymetli olduğu zamanlar var olmuştu. 

Oysa şimdi eskimişti. Çok açıktı bu; artık yaşlanmıştı, bir şeyler sökülmüş, koparılmıştı. Hatta  bir fiyakasının kaldığı da söylenemezdi. Eskiyi bu kadar düşünmesinin sebeplerinden biri kuşkusuz bugünkü durumuydu. "Peki, neden bir kenara atılmıyorum?" sorusu çok sefer aklına gelmiş, daha üzerinde düşünemeden etrafını saran korkuya kendini kaptırarak derhal başından savmıştı. Yaşlıydı o, böyle şeyleri düşünmek kötüye işarettir diyerek istirahate çekilmeye karar verdi. Beklemek kadar iyi yapabildiği ne vardı ki?

Tam o anda kapı açıldı. İçeri müthiş bir ışık hüzmesi akın etti. Kapıyı açan O'ydu. Başka kim olacaktı zaten? Yine de, kendisini ilgilendiren bir gelişme olmayacağını biliyordu. Ne derdi hep? "Zaman, sadece eskitir." Gülümsedi. Hissettiği tecrübenin buruk bir dışa vurumuydu bu gülümseme. Başka bir şey değil. Gözleri kapalı bir halde yıllardır binlerce kez örneğini yaşadığı bu sinir bozucu anın bitmesini bekledi ve O'nu dinledi. Telefonla konuşuyordu.

" Evet, inanamıyorum. Yıllar sonra! Düşünebiliyor musun, kaç yıl geçti? Sen biliyorsun neler hissettiğimi, anlatmaya lüzum yok. Ama inanamıyor oluşum gayet normal. Hiç vazgeçmedim, biliyorsun. Neler yaşadık hepimiz, kim bilir o neler yaşadı ama bu kadar zaman sonra bile birbirimizi gördüğümüzde anladık derhal o akşam görüşmek isteyeceğimizi. Sanki aradan geçen zaman değilmiş dostum. Sanki dünmüş gibi. Eve nasıl geldiğimi bilmiyorum. Hemen giyinip çıkacağım. Çok mutluyum dostum, hiç olmadığım kadar mutluyum. Vazgeçemedim hiç, biliyorsun. Hiç aklımdan çıkmadı. Şimdi ise tekrar hayatıma giriyor ve umarım çıkmaz. Mutluluk hissi bu sanırım. Çünkü bu denli hiç yaşamamıştım."

...

"Evet, elbette. Başka ne düşünülebilir ki? En son ne zaman giydiğimi bile hatırlamıyorum. Ama bir gün tekrar giyeceğimin hayalini kurardım. O nedenle hep sakladım. Epey yıprandı ama umurumda değil.  Çünkü şuan ne giyeceğim konusu sual bile olamaz. Üstümde gördüğünde ne düşünecek kim bilir? Arayacağım seni."

Kapıdan içeri doğru uzanan el kendisine doğru geliyordu. Gözlerine inanamıyordu. Telefon konuşması yaşlı kalbini heyecanlandırmıştı, bir şeyler olacağını sezmişti ama bu kadarını beklemiyordu. Dışarı çıkarken gözleri kamaştı, o kadar uzun süre karanlıkta kalmıştı ki. Hemen yakışıklı bir hal almaya çalıştı. Yaşanan bu olağan dışı anı kaybetmek istemiyordu. Ama kaybetme olasılığı da yoktu zaten. Uzanan eller o kadar kararlıydı ki; ne yakasına, ne söküğüne bakan oldu. 

Ait olduğu yerdeydi şimdi. Ne çok beklemişti! Sahibinin ait olduğu kadına, bunca yıpratıcı sene sonra gidişi ancak kendisiyle birlikte mümkün olabilirdi. Şimdi anlıyordu her şeyi teker teker. Düşünememiş olmasına şaştı. Tabii ya! Bunun içindi hem kendisinin hem sahibinin yalnızlığa terk edilişi. Bu yüzdendi, bir dolabın içinde çürürken kendisi, sahibi ondan biraz hallice bir evde çürüyüp duruyordu. "Nasıl ben o karanlık yerde eskiyi anıp vazgeçmediysem, o da sevdiği kadından hiç vazgeçmemiş, o yüzden beni atmamış". Şaşkınlık içindeydi ama her şeyin farkındaydı da aynı zamanda. 

Bu düşünceler içinde gidecekleri yere vardıklarını fark etmedi. Ama ilk görüşte tanıdı kadını. Üstündeki elbiseyi de. Kendi sahibinin gözünde ne kadar değerliyse karşısındaki çiçek desenli kıyafet de aynı anlamı taşıyordu. Rengi solmuş elbise ile göz göze geldi, nazik bir selam verdi. Baktığı gözlerde aynı yaşlı ama bilge ifadeyi gördü. Anlamıştı. Her ikisi de. Neler döndüğünü kavrayacak kadar yaşamışlardı. Eski ama güzeldiler. Tıpkı sahipleri gibi.

Gülümseyerek karşısındaki eski dostuna şöyle dedi: "Mutluluk beklenebilir, hayallerin gerçekleşmesi uzun sürebilir ama zaman sadece kendini eskitir." Birlikte, geçen zamana inat bir kahkaha patlattılar. Kendilerini daha dün kaldıkları yerden devam edercesine koyu bir sohbete bıraktıklarında sahipleri el ele tutuşmuş, en sevdikleri meyhaneye doğru yol almaktaydılar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder